18 Mayıs 2012 Cuma

Bu malzemeye güvenen altında kalır...

Manşetlere bakılırsa, bu gazeteye ÇAMUR adı daha çok yakışıyor. 

Avrupa'daki Naziler gibi, Türkiye'deki dincilerin de amacı kendi rejimlerini kurmak. Bizdekiler, zaten yıkılmış ve yerlerde sürünen Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı kin ve nefretle dolu. Bunca yıl sonra nasıl olur demeyin. Menderes, Demirel, Erbakan ve Özalların ektiği tohumlar büyüdü ve AKP ortaya çıktı. 
Almanya'da da Naziler Hitler dönemini yeniden canlandırma peşinde. Avrupa ülkelerindeki sağcı partiler oy uğruna nasıl aşırı sağcılara kol kanat gerdilerse, Türkiye'dekiler de aynısını yaptı, hatta daha ileri gidip birlikte hükümetler kurdular. Sonunda iş buraya vardı. AKP'ye gelinceye kadar devlet kadrosu zaten büyük ölçüde dinci sağın eline geçmişti. AKP ile birlikte ele geçirilmedik yer kalmadı. Naziler nasıl faşist rejim kurmak istiyorsa, dincilerin amacı da bir dinci devlet kurmaktır. Demokratik Nazi rejimi olamayacağı gibi, demokratik dinci rejim de olamaz. 
Naziler ve dinciler arasında birçok benzerlikler var. İkisi de başka görüşlere karşı son derece hoş görüsüz, her türlü yalanı söyleyebilir ve hiçbir ahlak kuralına uymazlar. Vicdan diye bir şey bilmezler. 
İşte bir örnek:  Dinci Yeni Akit gazetesinde Serdar Arseven imzasıyla şu cümleler yer aldı: "Bakın; Ergenekon-Balyoz dava süreçlerinde ne adamlar içeri alındı, kimlerin başına hak ettiği ne kadar sıkıntı varsa geldi ama içlerinden fire veren neredeyse hiç olmadı." İfadeyi görüyor musunuz: Kimlerin başına hak ettiği ne kadar sıkıntı varsa geldi...
Mahkemeler sürüyor, henüz bir karara varılmamış, hatta bu kadar yıl geçmesine rağmen insanlara suçları bile söylenememişken, adam 'hak ettiği ne kadar sıkıntı varsa' diye yazabiliyor. Hukuk, adil yargılanma, demokrasi gibi kavramlar bu zihniyet için boş laflardır. O çoktan kararını vermiş, infaz etmiş, keyifle ellerini ovuşturuyor. 
Daha da ilginç olan bu yazıyı, kendi çevresi olarak gördüğü sağcıların birbirlerini çok kolay sattığını, karşı taraf olarak gördüğü Ergenokoncuların ise birbirlerine sahip çıktığını ve dönmediğini dile getirmek için yazması. Kendi çevresini eleştiriyor ama karşı taraf olarak gördüğü ve Ergenokoncu diye yaftaladığı kesime sövgülerini esirgemiyor. Kanıtlanmamış, hatta polis komplosu olduğu kanıtlanmış iddiaları gerçekmiş gibi temel alarak yargısız infaz yapıyor: 
"Günlüklere bakın; terör faaliyetinden en müptezel seks partilerine kadar her türlü pisliğe bulaşmış olan bu adamlar, "Bâtıl" davalarına nasıl da sahip çıkıyorlar!.. "  Kanıt, belge? Hiçbiri yok, sadece polisin ve savcının iddiaları var. Günlük diye sarıldıkları da bu davalarda görülen sayısız 'imalat'tan başka bir şey değil. 
"Aksine, her türlü kirli ilişkileri ortaya döküldüğü halde dimdik ayakta duruyor, birbirlerini yurtiçinde ve yurtdışında, bulundukları her ortamda savunuyorlar."  Her türlü kirli ilişkiler... Kanıt, belge? Anasının ipini satmış adamların sözde tanıklıklarından başka bir dayanak?  Hiçbiri yok. Yalan var, çamur var, ama vicdan ve ahlak yok, edep hiç yok. (Bu gazete, hakkında açılan davalardan kurtulmak ve tazminat ödememek için sık sık adını değiştiriyor. Önce Vakit'ti, sonra Anadolu'da Vakit oldu. Daha sonra Akit, son olarak da Yeni Akit adını aldı.) 
İşte malzeme bu. Yandaş denilen diğer gazeteler de aynı böyle. Bu malzemeye güvenen, altında kalır... 



2005'ten beri 3000 ABD ajanı Türkiye'deymiş...

İşte bu haftanın en dikkat çekici köşe yazılarından biri. Yurt gazetesi yazarlarından Hakan Gülseven, 2005'ten beri Türkiye'de “İstihbarat” ve “Yargı” birimlerinde çalışan 3000 ABD'liyi gündeme getiriyor. 


Sömürgeci “Yanki” ve işbirlikçi İskilipli Atıf…


Sömürgeci “Yanki” ve işbirlikçi İskilipli Atıf…
Sayısı yüz binleri bulan öğretmen adayına kadro verilmezken, 3 bini aşkın Amerikalıya “uzman” kadrosu tahsis edildiğini biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum, CHP Milletvekili Atilla Kart’ın Tayyip Erdoğan’a verdiği yazılı soru önergesinden öğrendim.
Evet, soru önergesinden öğrendiğimize göre, 2005-2006 yılları itibarıyla “illegal” olarak faaliyet gösteren bu “uzman”lar, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu’yla 2010’dan itibaren “yasal himaye” altına alınmış. Bu “uzman”lar, ağırlıklı olarak “İstihbarat” ve “Yargı” birimlerinde çalışıyormuş. Sayıları da 3 bini aşıyormuş… “Terör” konusu ve “yargı reformu” da dahil olmak üzere pek çok iş bunların kontrolünde gerçekleşmekteymiş.
Mesela Adalet Bakanlığı bünyesinde ya da iştirakiyle, ABD’li üst düzey yetkili ve hukukçularla  18  kez toplantı yapılmış, bu toplantılara 831  yargıç  ve savcı katılmış…
Bakın, buraya kadar sakin sakin anlattım…
***
Lakin sükunet bir yere kadar!
Amerikan köpekliğinin hududunun kalmadığı bir ülkede, onurunu koruyan her vatandaş, siyasi görüşü ne olursa olsun, avazı çıktığı kadar bağırmakla yükümlüdür!..
***
Başta istihbarat ve yargı “birim”lerine yerleştirilmiş 3 bini aşkın Amerikan ajanı, bu memleketin sadece “ruhunu”değil, “bedenini” de emperyalizme teslim ettiğini gösterir!
Öyle görülüyor ki, bütün “terör” operasyonları, Ergenekon, KCK, Devrimci Karargâh, hatta Fenerbahçe operasyonu bile, ABD’yle birlikte planlanan ve “istihbarat” aşamasından “yargı” aşamasına kadar bir “örgütlenme” dahilinde yürütülen operasyonlardır!
Hrant Dink cinayetiyle işe başlayan, siyasetçilerden tarikat şeyhlerine kadar elalemin yatak odalarına kamera yerleştiren, bunları Amerika üzerinden yayınlayarak siyaseti dizayn eden, binlerce kişiyi toplama kamplarına tıkan, medya köşelerindeki bezirganları vasıtasıyla operasyonları bir alkış yaygarasına boğan örgütlenme, hiç kuşku yok ki, bu Amerikalı “uzman”ların da içinde bulunduğu örgütlenmedir. İnsan kaynakları, başta Yargı ve Emniyet olmak üzere tüm devlete yayılmış Fethullahçılardan temin edilmektedir.
***
Amerika’ya boyun eğmeyen Kürtler KCK’den, Amerika’ya boyun eğmeyen Kemalistler Ergenekon’dan, Amerika’ya boyun eğmeyen sosyalistler Devrimci Karargâh ve benzeri davalardan yıllarca zindana mahkûm edilmektedir.
Son olarak, “Halk Cephesi”ne bağlı kuruluşlara karşı başlatılan geniş operasyonun sebebi de, Grup Yorum’un Suriye halkıyla dayanışma konseridir; Amerikan müdahalesine karşı açık bir duruş sergilemeleri, onları hedef haline getirmiştir.
Emin olun, Amerika’ya boyun eğmeyen İslamcılar için de yargılanacakları bir “terör örgütü” icat edilmesi pek yakındır…
***
Mevcut iktidar ve küskün ortak “Cemaat”, tahayyüllerindeki sapkın toplumsal İslamcılaştırma projesini ve elbette yağmayı yaşama geçirmek uğruna, memleketimizi ABD’ye peşkeş çekiyorlar. Tarihinde sömürge olmamış bu topraklar, adım adım Amerikan sömürgesi haline geliyor…
Amerikan Büyükelçisi, küstahça, bu ülkenin esas hâkimi olduğunu her fırsatta dile getiriyor!..
***
İslam bülbüllerinin attığı nutuklar kimseyi kandırmasın! Bu ülkenin kaderi kadar, ezanları ve camileri de 3 bini aşkın “Yanki”nin ellerine teslim edilmiştir!
Ve İskilipli Âtıf gibi hainlerin devlet törenleriyle kutsandığı bu dönemde, yoksul ve mazlum milletimiz için, yeni bir direnişten başka çare görünmemektedir…