Haftalık mizah dergisi Leman, AKP'nin skandala doymayan içişleri bakanını kapak konusu yaptı.
18 Nisan 2012 Çarşamba
Ve AKP / cemaat tiyatroya el attı
Ankara- İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na ilişkin yapılan yönetmelik değişikliğine tepkiler büyüyor. Şehir tiyatrosu yönetiminin belediye bürokratlarına geçeceği gerekçesiyle eleştirilen değişiklik, Meclis gündemine de taşındı.
CHP Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahintarafından yazılı yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı'na iki ayrı soru önergesi verdi.
Tamaylıgil, Günay'ın yanıtlamasını istediği önergesinde, İstanbul'un en önemli kültür hazineleri arasında yer alan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na ilişkin yapılan yeni yönetmelik değişikliğinin, sanat çevrelerinde, büyük üzüntü ve şaşkınlık yarattığını ifade ederek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın imzası ile yürürlüğe giren yönetmelikle, "sanatın siyasallaştırılarak adeta idam edileceğine" ilişkin, kamuoyunda ciddi endişeler bulunduğunu belirtti.
Tamaylıgil, Bakan Günay'a şu soruları yöneltti: "98 yıldır aralıksız hizmet veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na ilişkin çıkarılan yönetmeliğin, sanatçıların görüş ve önerileri alınmadan, tepeden inme bir anlayışla çıkarılmasını doğru buluyor musunuz? Yeni düzenleme ile İBB Şehir Tiyatroları'na, genel sanat yönetmeni yerine, belediye genel sekreter yardımcısının başkanlık etmesi, yedi kişilik kurulda daire başkanı, müdür ve bir belediye meclis üyesinin olmasının sanata ne gibi katkıda bulunacağını düşünüyorsunuz? Bu güne kadar kurul sanatçılarının kendi aralarından onaylayarak seçtiği iki üye artık, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş tarafından belirlenecek. Bu durum sanatın siyasallaşmasına yol açmayacak mıdır? Yeni yönetmelikle, İBB Şehir Tiyatroları'nın bir sanat kurumu olma özelliği ortadan kaldırıldığına ilişkin yoğun eleştiriler yapılıyor. Bu eleştirileri dikkate alarak, bakanlık olarak her hangi bir inceleme başlatmayı düşünüyor musunuz? Yüzüncü yılını kutlamaya hazırlanan bir sanat kurumunun, basit bir şube müdürlüğü düzeyine indirgenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İBB Şehir Tiyatroları'nda, karalama kampanyaları ile başlatılan baskı sürecinin ülke genelinde bulunan şehir tiyatrolarına da yansıması durumunda, sanat ve sanatçıların geleceği nasıl olacaktır? İBB Şehir Tiyatroları'nda sergilenen oyunlar hakkında yapılan ağır eleştirileri doğru buluyor musunuz? Şehir tiyatrolarının, dünyadaki örneklerinde olduğu gibi bağımsız bir yasayla yönetilmesine ve sanatın özgürleştirilmesine ilişkin, bakanlığınız bünyesinde yapılan her hangi bir yasal çalışma var mıdır? Bürokrasinin, sanata hükmetmesini ülkenin kültürel geleceği açısından doğru buluyor musunuz? Mustafa Kemal Atatürk, 'Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız' demiştir. 100. yılını kutlamaya hazırlanan bir sanat kurumunu, kültürel mirasımız olarak yüceltmek yerine, basit bir şube müdürlüğüne indirgemek, sizce hangi zihniyetin ürünüdür?"
'Belediyelerin yetki ve görev alanları arasında mı?'
CHP'li Tamaylıgil, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in yanıltmasını istediği soru önergesinde ise yeni yönetmelikle ilgili, sınırları yasalarla çizilen belediyelerin yetki, görev ve sorumluluk alanı içinde bulunup, bulunmadığına ilişkin soru işaretleri yer aldığını kaydetti. Tamaylıgil, Şahin'e şu soruları sordu: "Sanat ve sanatçıyı baskı altına alan yönetmelik çıkarmak, belediyelerin yetki ve görev alanları arasında yer almakta mıdır? 98 yıldır sanatçılar tarafından yönetilen İBB Şehir Tiyatroları'na ilişkin yönetmelik değişikliğinin, sanatçıların bilgisi dışında, görüşü dahi alınmadan yapılması, yasalara uygun mudur? Belediyelerin, sanat kurumlarını, şube müdürlüğü düzeyine indirebilme yetkisi bulunmakta mıdır? Sanat kurumlarının yönetiminin, belediye bürokratlarına devredilmesine ilişkin düzenleme yapmış olan dünyada başka bir ülke var mıdır? Sanatı ve sanatçıları, siyasi baskı ve bürokrasiden korumak amacıyla, bakanlığınız tarafından Yerel Yönetimler Yasası'nda her hangi bir değişiklik yapılması planlanıyor mu?"
CHP'li Tamaylıgil, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in yanıltmasını istediği soru önergesinde ise yeni yönetmelikle ilgili, sınırları yasalarla çizilen belediyelerin yetki, görev ve sorumluluk alanı içinde bulunup, bulunmadığına ilişkin soru işaretleri yer aldığını kaydetti. Tamaylıgil, Şahin'e şu soruları sordu: "Sanat ve sanatçıyı baskı altına alan yönetmelik çıkarmak, belediyelerin yetki ve görev alanları arasında yer almakta mıdır? 98 yıldır sanatçılar tarafından yönetilen İBB Şehir Tiyatroları'na ilişkin yönetmelik değişikliğinin, sanatçıların bilgisi dışında, görüşü dahi alınmadan yapılması, yasalara uygun mudur? Belediyelerin, sanat kurumlarını, şube müdürlüğü düzeyine indirebilme yetkisi bulunmakta mıdır? Sanat kurumlarının yönetiminin, belediye bürokratlarına devredilmesine ilişkin düzenleme yapmış olan dünyada başka bir ülke var mıdır? Sanatı ve sanatçıları, siyasi baskı ve bürokrasiden korumak amacıyla, bakanlığınız tarafından Yerel Yönetimler Yasası'nda her hangi bir değişiklik yapılması planlanıyor mu?"
DETİS: Şehir Tiyatroları vesayet altına alınamaz
Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği'nden (DETİS) yapılan açıklamada da, yönetmeliğe tepki gösterildi. Açıklamada, diğer kurumları olduğu gibi, parlamentoda çoğunluğu bulunan AKP'nin yasalarda ya da yönetmeliklerde kendi ideolojilerine uygun düzenlemeler ve değişiklikler yaparak, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nı da vesayet altına aldığı belirtildi. Bu ideolojiyle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi"dindar ve kindar bir toplum yetiştirmenin" amaçlandığını ifade edilen açıklamada, "Eskilerin 'Mekteb-i Edep' dedikleri tiyatro da bu iş için biçilmiş kaftan. Zaten sanat kurumları, yıllardır soran, sorgulayan, aydınlık düşünceli insanın yetişmesine katkı sağlamadı mı? O halde şimdi de, hele çoğunluk da onlardayken, onların ideolojisine uygun kuşaklar yetiştirmek, bu yolda toplum mühendisliği yapmak, hakları değil mi?" denildi.
Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği'nden (DETİS) yapılan açıklamada da, yönetmeliğe tepki gösterildi. Açıklamada, diğer kurumları olduğu gibi, parlamentoda çoğunluğu bulunan AKP'nin yasalarda ya da yönetmeliklerde kendi ideolojilerine uygun düzenlemeler ve değişiklikler yaparak, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nı da vesayet altına aldığı belirtildi. Bu ideolojiyle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi"dindar ve kindar bir toplum yetiştirmenin" amaçlandığını ifade edilen açıklamada, "Eskilerin 'Mekteb-i Edep' dedikleri tiyatro da bu iş için biçilmiş kaftan. Zaten sanat kurumları, yıllardır soran, sorgulayan, aydınlık düşünceli insanın yetişmesine katkı sağlamadı mı? O halde şimdi de, hele çoğunluk da onlardayken, onların ideolojisine uygun kuşaklar yetiştirmek, bu yolda toplum mühendisliği yapmak, hakları değil mi?" denildi.
Açıklamada, "Bu ölçüyü kaçırmış olan yüzde 49.7'lik çoğunluğun karşısında yüzde 50.3'lük azınlığımızla dimdik duruyoruz. Dimdik duranlara sonuna kadar omuz veriyoruz. 'Muhafazakar Sanat' anlayışlarının karşısına 'özgür, özerk, özgün' sanat anlayışımızla dikiliyoruz. Ve bir ağızdan haykırıyor; 'Şehir Tiyatroları vesayet altına alınamaz' diyoruz" ifadeleri kullanıldı.
Zaman gazetesinin saldırısına, İBB Şehir Tiyatroları'ndan yanıt geldi
İskender Pala'nın, hakkında “seyirciye teşhircilik hakkında hayat dersi veriliyor”, “devlet parasıyla bayağılık” gibi ifadeler kullandığı Günlük Müstehcen Sırlar oyunundan bir sahne.
Zaman gazetesinin önce İskender Pala'nın köşesinde yer verdiği yazı, ardından yaptığı bir haberle saldırdığı İBB Şehir Tiyatroları, gazeteye yanıt verdi.
Zaman gazetesi yazarı İskender Pala'nın Şehir Tiyatroları’nın 26 Şubat’ta prömiyeri yapılacak yeni oyunu “Günlük Müstehcen Sırlar” ile ilgili 14 Şubat’ta yazdığı köşe yazısı büyük tepki toplamış, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği adına Üstün Akmen’in de karşı bir yazı yazmasına vesile olmuştu. Gelen tepkilerin ardından 20 Şubat günü, çarpıtma bir habere imza atan gazete, Şehir Tiyatroları’nın seyirci sayısının çok düştüğünü, bunda da etkin olan etmenin “müstehcen ve politik” oyunlar olduğunu iddia etmişti. Şehir Tiyatrosu genel sanat yönetmenliği, her iki yazıyı da ele alan bir basın açıklaması yayınladı.
“Müstehcenlik suçlaması akılsızlık”
100. yılını kutlamak üzere olan Şehir Tiyatroları’nın tarihinin hatırlatıldığı açıklamada, 100 yıllık geçmişin saygın birçok başarıyla dolu olduğu ve oyunların seçimi ve hazırlanışından büyük bir titizlik gösterildiğinden söz edilerek şöyle denildi:
100. yılını kutlamak üzere olan Şehir Tiyatroları’nın tarihinin hatırlatıldığı açıklamada, 100 yıllık geçmişin saygın birçok başarıyla dolu olduğu ve oyunların seçimi ve hazırlanışından büyük bir titizlik gösterildiğinden söz edilerek şöyle denildi:
“Dünya Tiyatro Edebiyatı klasiklerinin yanı sıra Ulusal Tiyatronun seçkin örnekleri repertuarda her zaman yerini koruyacaktır. Titizlikle seçilen, büyük emek ve özveriyle çalışılan 60’ın üzerinde oyundan bir tanesi bile böylesine art niyetli bir tartışmanın içine sokulamayacak denli önem taşımaktadır. Kurumumuzun resmi internet sitesi olan www.ibst.gov.tr adresinden oyunların en azından isim–yazar ve konularına göz atan akıl ve izan sahibi hiç kimse 'İBBŞT oyunlarında % 80 cinsel sululuk ve müstehcenlik var' çıkarsamasında bulunamayacaktır.”
Verilen istatistikler geçersiz
Seyirci sayılarının azaldığına dair habere de değinen kurum, basın açıklamasında doğru istatistiklere yer verdi.
Seyirci sayılarının azaldığına dair habere de değinen kurum, basın açıklamasında doğru istatistiklere yer verdi.
“Şehir Tiyatroları’nın 'seyirci kaybettiği' yargısı gerçeği yansıtmamaktadır. Buna kaynak olarak verilen İstatistik Kurumu verilerinde (Zaman Gazetesi, 20 Şubat 2012 sf. 19) 2009-2010-2011 yılları karşılaştırılmış, buna göre 2009 yılında 401.522 olan seyirci sayısının bir sonraki yıl 421.884’e yükseldiği ancak 2011 yılında 12734 kişi; doluluk oranında ise bir önceki yıla göre %2’lik bir azalma olduğu belirlenmiş.
Şehir Tiyatroları elbette her yıl bir öncekine göre daha fazla seyirciye ulaşmayı hedefler. Ancak sorun edilen rakam 12.734 kişi ise bunu tamamlamak bir kurum tiyatrosu açısından hiç de zor olmasa gerekir. Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde yapılacak birkaç temsille veya –hizmete açılması durumunda– Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek festival oyunlarıyla bu istatistiklerin üzerine çıkılabilir.
Ayrıca söz konusu haberde hiç değinilmeyen fakat bu yıl 27.’si düzenlenen Çocuk Şenliği’nde 28 farklı oyunla 40 bin’in üzerinde çocuk seyirciye ve yine 27 yıldır düzenlenen Genç Günler’de 65 farklı oyunla 116 gösteri ücretsiz olarak sunularak 50 bin’in üzerinde genç seyirciye ulaşılmıştır.
Bütün bunların ötesinde, bir tiyatronun repertuarının niteliğini, bir oyunun başarısını ya da başarısızlığını bu istatistikler belirlemez. Aynı şey tüm sanat ve edebiyat dalları için de geçerlidir. Türk sinemasında 4 buçuk milyon izleyiciye koşan “Recep İvedik” rekor kırarken, Cannes’da “Jüri Büyük Ödülü” alan “Bir Zamanlar Anadolu”da ancak 150 bin kişiye ulaşabilmiştir.”
Tüm iddialara tek tek cevap verildi
Basın açıklamasında, Zaman gazetesinin haberinde yer verilen her iddiaya tek tek cevap verildi. Haberde koltuk sayısının arttığı iddia ediliyorken, kurum yeni salon açılmadığını belirtiyor. Oyunların olgunlaşmadan seyirci karşısına çıkartıldığına yönelik iddiayı yalanlayan ve bu bilginin kaynağını soran açıklamada, bazı yönetmenlerin oyunlarını kenar mahallelere götürmemek istediklerine yönelik iddianın ise komik bulunduğu söyleniyor.
Basın açıklamasında, Zaman gazetesinin haberinde yer verilen her iddiaya tek tek cevap verildi. Haberde koltuk sayısının arttığı iddia ediliyorken, kurum yeni salon açılmadığını belirtiyor. Oyunların olgunlaşmadan seyirci karşısına çıkartıldığına yönelik iddiayı yalanlayan ve bu bilginin kaynağını soran açıklamada, bazı yönetmenlerin oyunlarını kenar mahallelere götürmemek istediklerine yönelik iddianın ise komik bulunduğu söyleniyor.
Haberde, başarılı oyunların oynatılmadığı ima edilip, “zayıf oyunların” seyirci karşısına çıkarıldığı söyleniyor. Buna karşılık “ zayıf oyun”un ne demek olduğunu soran tiyatro yönetimi şu açıklamayı yapıyor:
“Bir kurum tiyatrosunun herhangi bir sahneye “en zayıf prodüksiyonlarını” göndermesi eleştirisini akılla ve mantıkla izah edebilmek mümkün değildir. “Zayıf” prodüksiyondan kastedilen nedir? Tek kişilik ve hatta dekoru bile olmayan bir oyun, gerek metin gerekse oyunculuk ve görsel anlatım açısından son derece “güçlü” olabilir. Buna örnek pek çok oyun yıllardır her sahneye, yurt içi ve yurtdışı turnelere gönderilmektedir. Dolayısıyla prodüksiyon açısından ne seyirci ne de kurum “zayıf”, “iri”, “dev”, “minik”, “butik” gibi ayrımlar yapar. Şehir Tiyatroları bir sanat kurumudur; besi çiftliği değildir. Küçükçekmece Sefaköy Kültür Merkezi’ne ve diğer merkezlere ancak aylık programın yoğunluğuna göre ayrıca turne yapılabilmektedir. Turne yapılacak sahnelerde ise öncelikle teknik koşulların yerine getirilmesi gösterimlerin selameti açısından önceliklidir.”
“Politik” olmak yanlış mı?
Haberde yer verilen “politiklik” eleştirisine karşı politik olmadıklarının altını çizen Genel Sanat Yönetmenliği, konuyla ilgili şu açıklamalara yer veriyor:
Haberde yer verilen “politiklik” eleştirisine karşı politik olmadıklarının altını çizen Genel Sanat Yönetmenliği, konuyla ilgili şu açıklamalara yer veriyor:
“Bir kurum tiyatrosunda çalışanlar için “politik oyun” veya “müstehcen oyun” diye özel bir seçim yoktur; “gerici oyun”, “ilerici oyun” vb. olmayacağı gibi! Ödenekli tiyatrolarda esas olan öncelikle “nitelikli oyun”dur! (...)
Sonuç olarak tiyatro “eserinde” bir ideoloji, düşünce ve inanç tema olarak işlense de “tiyatro sanatı” hiçbir zaman belli bir zümrenin belli bir inancın belli bir ideolojinin veya baskın siyasi eğilimin emrine girmemiştir. Doğuşundan bugüne varlığının yegâne temeli budur.“
Basın açıklamasında yandaş ve gerici bir gazete tarafından “politik olmakla suçlanan” bir kurum, politik olmadığını söylemek için bütün bir tiyatro tarihinin apolitik olduğunu iddia ediyor. “Niteliğin” içerikten bağımsız bir değer olduğunun iddia edilmesi, gerici değerleri yükselterek pekala “gerici olabilecek bir oyun”un sadece nitelikli diye övgüye değer bulunup bulunamayacağı sorusunu akla getiriyor.
Şehir Tiyatrolarında bu aralar gösterimde olan “Rosenbergler Ölmemeli” oyununa da gerici ve liberal kalemler tarafından eleştiri okları yöneltilmişti. Tüm bu olanlar, tiyatroya ve özel olarak Şehir Tiyatrosu’na yönelik bütünlüklü bir siyasi müdahale olduğunu akla getiriyor. Futboldan sanata, gündelik hayatın her alanına siyasi müdahale eden AKP hükümetine karşı, politik olunmadığının iddia edilerek mücadele edilip edilmeyeceği tartışma konusu oluyor.
Hıncal Uluç'un Sabah'taki yazısı
İskender Pala Tiyatrosu'na gitmem..
"Minnacık, ama minnacık bir umut var" dedi, Şehir Tiyatroları'nın en emektarlarından dostlarım.. "Bugüne dek yaptıklarıyla sanatın yanında olduğunu gösterdi hep, Kadir Topbaş.. Bu kararı onaylamaz.."
Tezgah, o kadar hızlı, o kadar herkesten habersiz hazırlandı, öyle bir oldu bitti ile Belediye Meclisi'nden geçti ki herkes şaşkın. Herkes şokta.. Herkesin umudu Topbaş..
Dilerim Topbaş bu umutları boşa çıkarmaz..
Şehir Tiyatroları'nı hem de Osmanlı zamanında bile bir Sanat Yuvası olarak kurulan "Dar-ül Bedayi/ Güzel Sanatlar Evi"ni bir devlet dairesi, belediye şirketine dönüştüren yönetmelik nerden çıktı, aniden?.. Herşey, İskender Pala nam zatın "Şehir Tiyatroları müstehcen oyunlar sergiliyor" iddiası ile başladı.. "Müstehcen" dediği oyunun adı müstehcendi gerçekten.. "Günlük Müstehcen Sırlar.."
Oyun Şili'de askeri darbe yaparak yasal seçimlerle gelmiş iktidarı deviren Pinochet cuntasının eleştirisini yapıyordu.. 15 yıl sonra, iki Şilili bu cuntayı cezalandırmaya karar verip yola çıkmışlar ve birbirlerinden habersiz bir parkta karşılaşmışlardı. Oyun nerden baksanız, Türkiye'nin bugünkü durumu ile de paralel bir durumu anlatıyordu üstelik..
Pala, oyunu görmemişti bile.. "Ama okumam var" diye saldırıyı sürdürdü. Ardından "Muhafazakar sanat" söylemini ortaya attı. Sanatın muhafazakar olması, olsa, sanat olması mümkün müydü?.
Şeyh Galip 1700'lü yıllarda Hüsn-ü Aşk adlı şaheserinde "Sanat yeniyi söylemeli. Yeni bir şey söyleyene sanatçı derim ben" derken neyi kast ediyordu.. Adına dikkat edin.. "Şeyh.."
Mevlana'yı bugünün gençleri de Sezen sayesinde ezber bilirler.. O Şeyh Galip'e önderlik etmş üstelik, 200 sene daha önce.. 1500'lerde..
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağzım.
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
Yeni olursa olacak, yaşayacak sanatın durması, hatta yüzünü geriye dönmesi mümkün mü?.
Şimdi size meselenin aslını anlatayım..
İskender Pala, Türk halk edebiyatının dünyaca ünlü efsanesi Leyla ile Mecnun'u oyunlaştırmıştı. Şehir Tiyatroları oyunu repertuara aldı.
Oyun 105 kişilik akıllara seza bir kadro ve 1.5 trilyonluk bir bütçe ile sahnelendi. İstanbul Belediyesi bu oyun için tarihinde olmayan bir duyuru kampanyası açtı. Yüzlerce duvar afişi astı.. Bütün üst geçitler "Leyla ile Mecnun"la donatıldı.. Yer yerinden oynatıldı. Sonuç fiyasko..
Neden fiyasko.. Gittim, gördüm ve yazdım da o zaman.. Oyun felaketti çünkü..
O muhteşem halk destanı bir felakete dönüştürülmüştü..
Hezimetten sonra ortalardan kaybolan Pala, bu sezon başlarken, Şehir Tiyatroları'na bir oyununu daha önermiş. Sanatçılardan kurulu tiyatro yönetimi bu kez "Olur" dememiş..
İşte olan bu..
"Madem olmaz.. O zaman siz de olmazsınız.."
Haydi yıldırım hızı ile bir yönetmelik değişimi.. 100 yıllık Darül Bedayi'yi Osmanlı zamanında bile sanatın emrinde olan Güzel Sanatlar Evi'ni, İstanbul Sular İdaresi gibi bir emir kulu "Memurlar dairesi"ne çevirme..
Bir yanda "Türkiye hızla demokratikleşiyor" diye haykırışlar..
Öte yanda sanatı, bugüne dek örneği sadece Stalin Rusyası'nda görülen "Kontrol altına alma" kararları.. Stalin Rusyası bu uygulamayı yaptı da ne oldu?..
Çekhovlar, Gogoller'le, batı tiyatrosuna meydan okuyan baş yapıtlar yaratan Rus edebiyatı çöktü.. Kimseleri çıkaramaz oldular.. Çıkabilenleri de devlet çıktıklarına pişman etti.. Solyenitzinleri.. Pasternakları..
Mimari bir sanat dalıdır. Yani Kadir Topbaş özünde sanatçıdır..
Göreceğiz!.. (Sabah 17 Nisan 2012)
Tezgah, o kadar hızlı, o kadar herkesten habersiz hazırlandı, öyle bir oldu bitti ile Belediye Meclisi'nden geçti ki herkes şaşkın. Herkes şokta.. Herkesin umudu Topbaş..
Dilerim Topbaş bu umutları boşa çıkarmaz..
Şehir Tiyatroları'nı hem de Osmanlı zamanında bile bir Sanat Yuvası olarak kurulan "Dar-ül Bedayi/ Güzel Sanatlar Evi"ni bir devlet dairesi, belediye şirketine dönüştüren yönetmelik nerden çıktı, aniden?.. Herşey, İskender Pala nam zatın "Şehir Tiyatroları müstehcen oyunlar sergiliyor" iddiası ile başladı.. "Müstehcen" dediği oyunun adı müstehcendi gerçekten.. "Günlük Müstehcen Sırlar.."
Oyun Şili'de askeri darbe yaparak yasal seçimlerle gelmiş iktidarı deviren Pinochet cuntasının eleştirisini yapıyordu.. 15 yıl sonra, iki Şilili bu cuntayı cezalandırmaya karar verip yola çıkmışlar ve birbirlerinden habersiz bir parkta karşılaşmışlardı. Oyun nerden baksanız, Türkiye'nin bugünkü durumu ile de paralel bir durumu anlatıyordu üstelik..
Pala, oyunu görmemişti bile.. "Ama okumam var" diye saldırıyı sürdürdü. Ardından "Muhafazakar sanat" söylemini ortaya attı. Sanatın muhafazakar olması, olsa, sanat olması mümkün müydü?.
Şeyh Galip 1700'lü yıllarda Hüsn-ü Aşk adlı şaheserinde "Sanat yeniyi söylemeli. Yeni bir şey söyleyene sanatçı derim ben" derken neyi kast ediyordu.. Adına dikkat edin.. "Şeyh.."
Mevlana'yı bugünün gençleri de Sezen sayesinde ezber bilirler.. O Şeyh Galip'e önderlik etmş üstelik, 200 sene daha önce.. 1500'lerde..
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağzım.
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
Yeni olursa olacak, yaşayacak sanatın durması, hatta yüzünü geriye dönmesi mümkün mü?.
Şimdi size meselenin aslını anlatayım..
İskender Pala, Türk halk edebiyatının dünyaca ünlü efsanesi Leyla ile Mecnun'u oyunlaştırmıştı. Şehir Tiyatroları oyunu repertuara aldı.
Oyun 105 kişilik akıllara seza bir kadro ve 1.5 trilyonluk bir bütçe ile sahnelendi. İstanbul Belediyesi bu oyun için tarihinde olmayan bir duyuru kampanyası açtı. Yüzlerce duvar afişi astı.. Bütün üst geçitler "Leyla ile Mecnun"la donatıldı.. Yer yerinden oynatıldı. Sonuç fiyasko..
Neden fiyasko.. Gittim, gördüm ve yazdım da o zaman.. Oyun felaketti çünkü..
O muhteşem halk destanı bir felakete dönüştürülmüştü..
Hezimetten sonra ortalardan kaybolan Pala, bu sezon başlarken, Şehir Tiyatroları'na bir oyununu daha önermiş. Sanatçılardan kurulu tiyatro yönetimi bu kez "Olur" dememiş..
İşte olan bu..
"Madem olmaz.. O zaman siz de olmazsınız.."
Haydi yıldırım hızı ile bir yönetmelik değişimi.. 100 yıllık Darül Bedayi'yi Osmanlı zamanında bile sanatın emrinde olan Güzel Sanatlar Evi'ni, İstanbul Sular İdaresi gibi bir emir kulu "Memurlar dairesi"ne çevirme..
Bir yanda "Türkiye hızla demokratikleşiyor" diye haykırışlar..
Öte yanda sanatı, bugüne dek örneği sadece Stalin Rusyası'nda görülen "Kontrol altına alma" kararları.. Stalin Rusyası bu uygulamayı yaptı da ne oldu?..
Çekhovlar, Gogoller'le, batı tiyatrosuna meydan okuyan baş yapıtlar yaratan Rus edebiyatı çöktü.. Kimseleri çıkaramaz oldular.. Çıkabilenleri de devlet çıktıklarına pişman etti.. Solyenitzinleri.. Pasternakları..
Mimari bir sanat dalıdır. Yani Kadir Topbaş özünde sanatçıdır..
Göreceğiz!.. (Sabah 17 Nisan 2012)
Muhalif gazeteler
18 Nisan 2012
AKP'nin hışmına uğramaktan çekinmeden yayın yapan gazetelerin baş sayfaları
Ve 9 - 15 Nisan 2012 haftası günlük tirajları:
Sözcü 217.283
Aydınlık 51.132
Cumhuriyet 50.607
Yeniçağ 51.660
Yurt 31.553
Birgün 6.582
Evrensel 6.121
(Kaynak: Medyatava)
AKP'nin hışmına uğramaktan çekinmeden yayın yapan gazetelerin baş sayfaları
Ve 9 - 15 Nisan 2012 haftası günlük tirajları:
Sözcü 217.283
Aydınlık 51.132
Cumhuriyet 50.607
Yeniçağ 51.660
Yurt 31.553
Birgün 6.582
Evrensel 6.121
(Kaynak: Medyatava)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)