24 Temmuz 2012 Salı

Muhalif gazetelerin bu haftaki tirajları

Muhalif gazetelerin baş sayfaları (24 Temmuz 2012)
Medyanının büyük bölümü Tayyip Erdoğan'ın istediği şekilde dikensiz gül bahçesi durumunda. Ancak, boyun eğmeyen gazeteler, çok iyi tirajlarla Türk medyasının namusunu kurtarmaya devam ediyor. Sonbaharda yeni gazetelerin ve TV kanallarının yayına geçmesiyle, Tayyip çoğunluktaki medyasının biraz daha dengelenmesini umuyoruz. 
Muhalif gazetelerin tirajı, Medyatava sitesindeki verilere göre 16 Temmuz 2012 - 22 Temmuz 2012 haftasında şöyle oldu: 


Sözcü           269.863
Aydınlık:         57.982
Cumhuriyet:    51.531
Yurt:              33.783


MHP yanlısı muhalif Yeni Çağ gazetesinin aynı süredeki tirajı ise 51.257 idi.


Bu dönemde 6715 adet bayi satışı yapan BirGün ve 5493 adet bayi satışı yapan Yeni Evrensel'i sol muhalif gazete olarak görmüyoruz. Bunlar bugün bile Atabeyler, Ergenekon, Balyoz ve diğer düzmece davalar hakkında tek satır eleştiri yayınlamaktan kaçınıyor, hukuksuzluklar, AKP'nin yargıyı tamamen ele geçirmesi gibi yaşamsal konularda sessiz kalıyor. Bir bakıyorsunuz manşetler felaket haberleriyle dolu, ama bunların sebebi olan AKP'nin adı bile geçmiyor. Üstelik Kürt sorunu konusunda bölünmeye giden süreçte tamamen ABD, AKP ve PKK çizgisindeler. Onlara göre emperyalist Türkiye Kürdistan'ı işgal etmiş durumda ve PKK özgürlük savaşı veriyor. Suriye, Irak, Türkiye ve İran Kürtleri birleşip yeni bir devlet kurmalı. Peki, bu kimin planı? ABD, bölgenin sınırlarını kafasına göre değiştirip kendine ikinci bir İsrail kurmayı planlamıyor mu? İşte bu sözüm ona solcular ABD ile aynı safta yer almaktan hiç rahatsızlık duymuyor. Akıl almaz bir durum, ama gerçek bu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerine, Atatürk'ün ilerici mirasına asla sahip çıkmazlar ve aynı Amerikancı dili kullanırlar: Kemalist vesayet, Kemalist devlet vb...  
Gazetelerin baş sayfalarını netgazete sitesinde inceleyebilirsiniz.



Davalar birer birer çöküyor


Atabeyler, Ergenon ve Balyoz vb davalarını düzenleyenlerin medyadaki önde gelen tetikçilerinden biri de, daha sonra AKP milletvekili yapılarak korumaya alınan Şamil Tayyar'dı.

Her şey "Vatansever" rumuzlu bir e-posta ihbarıyla başladı. Polis, askeri makamlara haber dahi vermeden -ki yasal zorunluluktur- Ankara Eryaman'da bir astsubayın evine baskın yaptı.Patlayıcı düzenekleri ve askeri malzemeler bulundu. Arkasından bir yüzbaşı ve bir astsubay daha gözaltına alındı.Astsubay Erkut Taş, Yasin Yaman ve Yüzbaşı Murat Eren'in yanı sıra bazı siviller de… toplam 9 sanık…Gözaltına alınanlar Özel Kuvvetler'de görevli askerlerdi. Ve yöneltilen suçlama çok ağırdı. Başbakan'a ve danışmanı Cüneyt Zapsu'ya suikast!
Davanın sivil sanıklarından Yunus Akkaya'nın bilgisayarında Başbakan'ın evinin olduğu sokağın krokileri bulunmuştu. Sanık Yunus Akkaya şaşkındı, çünkü onları ilk kez görüyordu.Bütün basın ayaktaydı. Neler yazılmadı ki… ne derin devlet kaldı yazılmadık, ne de suikastçılık…
O bilgisayarda fişlemelerin bulunduğu da iddialar arasındaydı. Sanıkların kod isimleri, flamaları, yeminleri vardı…
Adları hiç duyulmamıştı: "Atabeyler".
Sonra ortaya esrarengiz biri çıktı. Basının ilgisini yetersiz görmüş olacak ki, Akşam gazetesinden (Cengiz T.) bir muhabirlerini arayarak Genelkurmay'ın önüne davet etti. Atabeyler soruşturması ile ilgili bazı belgeler verecekti.
Bütün kameralarda yüzü görünen ve polis olduğu adıyla şanıyla defalarca basına yansıyan bu kişi ne gariptir ki hala bulunamadı!
Verdiği zarfta Başbakan'ın sokağının krokileri, arama görüntüleri (polis kamerası), fişleme listeleri gibi soruşturma bilgileri vardı. Şamil Tayyar gibi tipler zarfı verenin bir asker olduğunu yılmadan savundular.
Hiçbir mantığa uymuyordu ama olsundu. Zaten "Operasyon Ergenekon" adlı kitabında Atabeyler ile ilgili hükmü de vermişti. Özel gazeteci Şamil şöyle diyordu: "Herkes şunu bilmeli ki, Atabeyler de Sauna gibi devlet içindeki birbiriyle bağlantılı hücre tipi yapılanmalardan biridir…" (s.139)
Bir başka özel yazıcı Aytekin Gezici ise, "Namlunun Ucundaki Başbakan Hedef RTE" adlı kitabında sanıkların çete üyesi olmaktan 5 yıl 7 ay hapse mahkum olduğunu ilan edivermişti. (s. 73) ki yalandı…
Eski polis müdürü ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan bilgi sızdırmak suçlamasıyla yargılanan Bülent Orakoğlu ise, "Ankara'da Gölge Oyunları" adlı kitabında onlarca sayfa yazmıştı. Konu Atabeyler'di ama 28 Şubat'tan girip Ergenekon'dan çıkmıştı. Ki bilirsiniz onun hayal gücünü… Ya da ezberini mi demeliyim?
Bu adamların suçluluğuna o kadar iman etmişlerdi ki, mesela İstanbul Emniyet eski Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, daha geçen yıl verdiği bir demeçte, "Atabeyler operasyonunun Başbakan'a yönelik dört dörtlük bir suikast girişimi olduğunu ama bunun Başbakan'a bile anlatılamadığını" söylemişti. (Vatan 18 Temmuz 2012)
Ali Fuat Yılmazer'in cemaate yakın polislerden olduğu sık sık basına yansımış ve bir süre önce görevi değiştirilmişti. Ergenekon operasyonlarını yürüten ekibin başındaki isimdi…
Ve Atabeyler soruşturması, kendisinin yürüttüğü Ergenekon serisi soruşturmalarla çok büyük benzerlikler taşıyordu.
İsimsiz e-mailler, bilgisayarlarda bulunduğu iddia edilen krokiler, suikast planları, bombalar, gözaltına alınıp suçlanan askerler, derin devlet öyküleri ve kocaman iddialar… Birbirinin aynıydı neredeyse…
Ve sonuç…
Atabeyler davasında sanıklar beraat etti… Ne oldu şimdi o kocaman iddialar? Mahvedilen aileler?
Hapislerde geçen yıllar?
Gazete sayfalarında infaz edilen itibarlar?
Savcı, delil yetersizliğini ileri sürdü iyi mi? Ki o delillerle davayı açıp, o kocaman iddiaları ortaya atan da savcılık değil miydi?
Evet, delil yetersiz.
Bu ülkede hukuk diye bir şeyin varlığına ilişkin yeterli delil yok.