11 Nisan 2012 Çarşamba

AKP'nin "kadro" kalitesine bir örnek




Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) yaptığı yazılı açıklamada Anadolu Ajansı’nda (AA) görev yapan TGS üyesi gazetecilere yönelik baskı, tehdit ve hakaretlerin devam ettiğini belirtti. Son olarak AA Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin’in, 17 Şubat 2012 tarihinde TGS’nin duyurusunu işyerinde dağıtan Sendika Temsilcisi İbrahim Koç’u odasına çağırarak ağır hakaretlerde bulunduğuna değinilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin, TGS İşyeri Temsilcisi İbrahim Koç’un üzerine yürüyerek, “Kime sordun, kimden izin aldın l.n, h.y.r? Sen kim oluyorsun? Cuma namazına gidişimizi fırsat bilip, Ajansı boş bulup izinsiz neden bildiri dağıtıyorsun? Burası babanın çiftliği mi lan! Ajansın ekmeğini yiyorsun, hainlik yapıyorsun. Terbiyesiz... Burası eski Ajans değil, başlatma TGS’sine, bundan sonra izin almadan, hiçbir harekette bulunmayacaksınız… Kırarım bacaklarını! Çık dışarı h.yv.n herif!...” gibi çok ağır ifadeler kullanmıştır. Ebubekir Şahin, nihayetinde, “sinkaflı” küfürle İbrahim Koç’u odasından kovmuştur.”
TGS’nin açıklamasına göre AA yöneticileri, İbrahim Koç’a, “Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin’in küfür etmediğine” dair bir dilekçe vermesi durumunda, kendisine kıdem tazminatını ödemeyi teklif etti. İbrahim Koç, kendisine küfür edildiğini tekrarlayarak teklifi reddetti. Bunun üzerine AA, 28 Mart 2012 tarihli bir yazıyla İbrahim Koç’un iş akdinin feshetti.
Açıklamada TGS’nin her yıl bastırıp üyelerine dağıttığı bloknotların, sendika duyuruların işyeri temsilcileri aracılığıyla AA’da çalışan üyelere dağıtılmasının yasaklandığı belirtildi.
Bülent Arınç AA’nın kuruluşunun 92. Yıldönümü töreninde yaptığı konuşmada “Herkes teşekkür ederek ayrıldı, hiç kimseden baskıyla, tehditle, şantajla emeklilik dilekçesi alınamaz” demişti.
İşte TGS’nin açıklaması:
“AA’DA 100’ÜNCÜ YIL VİZYONU:
BASKI, TEHDİT VE HAKARET
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Anadolu Ajansı’nın kuruluşunun 92’nci yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, kurumdan yüze yakın personelin zorla emekli edilmesiyle ilgili olarak, “herkes teşekkür ederek ayrıldı, hiç kimseden baskıyla, tehditle, şantajla emeklilik dilekçesi alınamaz” sözleriyle gerçekleri çarpıtma girişimi; Anadolu Ajansı’ndaki işçi kıyımının, sendikadan istifa baskılarının ve yandaş sendika oluşturma çabalarının bir “hükümet operasyonu” olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Anadolu Ajansı’nda, “siyasi iradenin tercihiyle” 3 Ağustos 2011 tarihinde göreve getirilen Kemal Öztürk’ün Genel Müdürlüğü döneminde, bu işyerinde insan hakkı ihlali düzeyine kadar ulaşan hukuk dışı uygulamalar karşısında bugüne kadar sessiz kalan siyasi iktidarın, bütün bu hukuksuzlukların ortağı olduğu Sayın Arınç tarafından da ikrar edilmiş oldu.
Bu açıklamalar karşısında; Anadolu Ajansı’na, kendi zihniyetlerine uygun 100’üncü yıl vizyonu belirlemeye çalışan AA yöneticilerinin baskı ve tehditlerini gösteren bazı gerçeklerin kamuoyuyla paylaşılması zorunlu hale gelmiştir.
Bunlardan biri; Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İşyeri Temsilcisi İbrahim Koç’un, “sendikal faaliyetlerini” yerine getirdiği için Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin’in küfürlü tehditlerine maruz kalması ve sonrasında tazminatsız olarak işten çıkarılmasıdır.
AA Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin, 17 Şubat 2012 tarihinde TGS’nin duyurusunu işyerinde dağıtan Sendika Temsilcisi İbrahim Koç’u odasına çağırarak ağır hakaretlerde bulunmuştur. Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin, TGS İşyeri Temsilcisi İbrahim Koç’un üzerine yürüyerek, “Kime sordun, kimden izin aldın l.n, h.y.r? Sen kim oluyorsun? Cuma namazına gidişimizi fırsat bilip, Ajansı boş bulup izinsiz neden bildiri dağıtıyorsun? Burası babanın çiftliği mi l.n? Ajansın ekmeğini yiyorsun, hainlik yapıyorsun. Terbiyesiz... Burası eski Ajans değil, başlatma TGS’sine, bundan sonra izin almadan, hiçbir harekette bulunmayacaksınız… Kırarım bacaklarını! Çık dışarı h.yv.n h.r.f!...” gibi çok ağır ifadeler kullanmıştır. Ebubekir Şahin, nihayetinde, “sinkaflı” küfürle İbrahim Koç’u odasından kovmuştur.
Bu olay, CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin tarafından 29 Şubat 2012 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda gündeme getirildikten sonra Anadolu Ajansı işvereni, İbrahim Koç’u, “ajans yöneticisine iftira attığı” iddiasıyla Disiplin Kurulu’na sevk etmiştir.
Uzun zamandır emeklilik dilekçesi vermediği için Anadolu Ajansı yönetiminin ağır baskısı altında olan ve yersiz yere defalarca savunması istenen TGS Temsilcisi İbrahim Koç, bu gelişmeler karşısında daha fazla dayanamamış ve 16 Mart 2012 tarihinde noter kanalıyla emeklilik yazısını işyerine göndermiştir.
Yazının işverene tebliğ edilmesinden sonra ise Anadolu Ajansı’nda daha da şaşırtıcı gelişmeler yaşanmıştır.
AA yöneticileri, İbrahim Koç’u işyerine çağırarak, “Genel Müdür Yardımcısı Ebubekir Şahin’in küfür etmediğine” dair bir dilekçe vermesi durumunda, kendisine kıdem tazminatını ödemeyi teklif edebilmişlerdir. İbrahim Koç, kendisine küfür edildiğini tekrarlayarak, yapılan bu çirkin teklifi reddetmiştir. Bunun üzerine AA işvereni, 28 Mart 2012 tarihli bir yazıyla İbrahim Koç’un iş akdinin feshedildiğini bildirmiştir.
Anadolu Ajansı’na “100. yıl vizyonu” kazandırma iddiasında olan AA yönetimi böylece bir ilke daha imza atmıştır. Hukuk tanımayan AA işvereni, emeklilik hakkını kullanan bir kişiyi, kanuna aykırı olarak 10 gün aradan sonra işten çıkartmaya kalkışmıştır.
Sendika Temsilcisi İbrahim Koç’un alacaklarıyla ilgili olarak, Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından açılan dava devam etmektedir. Yargılama sonucunda, elbette gerçekler ortaya çıkacak ve adalet yerini bulacaktır.
AA işyerlerinde çalışan personele yönelik baskı yöntemlerini hakaret ve küfre varacak kadar ileri götüren bu yönetim anlayışının; hangi siyasi iktidarın desteğini ve gücünü arkasına alırsa alsın; hukukun evrensel ilkeleri ve insanlık değerleri karşısında mahkûmiyeti kaçınılmazdır. AA yöneticilerinin ve siyasi iktidar temsilcilerinin, gerçekleri örtme ve çarpıtma çabaları, yalnızca kendilerinin itibar ve güven sorunuyla ilgilidir.
İşveren ve hükümet desteğiyle işyerinde kurdurulmaya çalışılan bir sendikanın temsilcilerinin ibret alınacak ilk icraatı ise TGS Ankara Şube Yöneticisine “iki gün maaş kesme cezası” verilmesine yol açmak olmuştur.
AA işyerlerindeki bu baskıcı yönetimin icraatlarının en büyük tanığı, bizzat bu baskılara maruz kalan kurum çalışanlarıdır.
Anadolu Ajansı işyerlerinde TGS yöneticilerinin ve işyeri temsilcilerinin, Anayasa’dan, yasadan ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan bir hak olan sendikal faaliyetlerde bulunmalarına izin verilmemektedir. TGS’nin her yıl bastırıp üyelerine dağıttığı bloknotların, işyeri temsilcileri aracılığıyla işyerinde çalışan üyelere dağıtılması dahi yasaklanmıştır. TGS Şube Yöneticilerinin ve İşyeri Temsilcilerinin sendika duyurularını dağıtması işveren temsilcilerince engellenmektedir.
Her türlü baskı ve tehdide rağmen, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın tüm sendikal kadroları, üyelerinin desteğiyle, Anadolu Ajansı’ndaki sendikal hak mücadelesini yasal ve meşru zeminlerde sürdürecektir.
Üyelerimizin ve kamuoyunun bilgilerine sunarız.
Saygılarımızla.
TÜRKİYE
GAZETECİLER SENDİKASI
YÖNETİM KURULU”
(10 Nisan 2012)

Deniz Feneri yolsuzluğunda güdümlü yargı tartışmaları

Türk Medyasından yolsuzluk, güdümlü yargı, nepotizm (eş-dost-akraba kayırma) haberleri (11 Nisan 2012)




ONURKAN AVCI / BİRGÜN

Deniz Feneri Soruşturması çerçevesinde ‘örgütlü dolandırıcılık’ suçlamasıyla işlem başlatan savcıların görevden el çektirilmesinin ardından, yeni savcılar iddianamelerini önceki gün tamamladı.
 
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2008’den beri sürdürdüğü davada,  görevden alınan savcıların, şüphelilerin tutuklanması istemiyle mahkemeye gönderdiği sevk yazılarında örgüt üyeliği ve nitelikli dolandırıcılık öne çıkarken, iddianamede bu suçlamaların bulunmaması dikkat çekti.

YENİ SAVCILAR FARK YARATTI!

526 sayfa olduğu belirtilen yeni iddianamede hiçbir şüpheli hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak, örgüt üye olmamakla birlikte örgütüne adına suç işlemek, örgüt içinde hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” ve “birçok kez nitelikli dolandırıcılık” suçlamasına yer verilmemesi oldu.
 
Bunlar yerine; 45 şüpheli hakkında sürdürülen soruşturmada 20 kişi hakkında “özel evrakta sahtecilik”, “Kamu görevlisinin sahtecilik suçuna iştirak” ve “Hizmet nedeniyle emniyeti suistimal” suçlarından dava açıldı.

KÖSTEBEKLER DE DOSYA DIŞI
Görevden alınan savcılar, sevk yazılarında “Örgütün kurucuları, kamu görevlisi aracılığıyla haklarındaki iletişimin dinlenmesi tedbirinin uygulandığı öğrenmişlerdir” tespitini yapsalar da, yeni savcılar ise köstebek olduğu iddia edilen 3 şahıs hakkında da takipsizlik kararı verdi.

ESKİ SAVCILAR: GELECEĞİ GEÇMİŞİNDE GİZLİ

Öte yandan; görevden el çektirilen savcıların yakın çevresinden aldığımız bilgiye göre, eski savcılar davanın akıbetinin ne olacağı sorusunu şöyle yanıtlıyor: ‘Soruşturmanın geçmişine bakarsanız, geleceğinin ne olacağını görürsünüz!’
Kendilerinin dosyadan alınmasıyla başlayan sürecin, bu iddianameyle hız kazandığını belirten savcıların şöyle söylediği öğrenildi:

‘O ZAMAN NEDEN TUTUKLANDILAR?’

“Biz soruşturmadayken sorguya sevk ettiğimiz kişileri, yani tutuklanan kişileri “örgüt kurmak, yönetmek ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından sevk ettik ve bu şahıslar o suçlardan tutuklandılar. Yani tutuklayan mahkeme, örgütün de nitelikli dolandırıcılığın da olduğunu biliyorlar ki tutuklamışlar. Yoksa ‘burada örgüt nerede denilip’ tutuklamazlardı. Tahliye edilenler de ‘örgüt yok’ denerek tahliye edilmedi. ‘Delillerin toplanmış olmasına göre, tutuklamaların tedbire dönüşmemesine göre’ denilerek tahliye edildiler. Onlar tutuklandığına göre demek ki biz yanlış yapmamışız. Zaten bu durum bile şimdiki savcıların yanlışının ispatıdır.”

‘İDDİANAME BİR SUÇÜSTÜ BELGESİDİR’

Yeni iddianameyi BirGün’e değerlendiren CHP’nin hukukçu vekillerinden Atilla Kart ise, “Bu iddianame bir suçüstü belgesidir. Hükümetin ortada her ne varsa ona, ne kadar dahil olduğunun belgesidir” dedi.
Bu iddianamenin AKP’nin bir mesajı olduğunu belirten Kart, “Hükümet diyor ki: Deniz Feneri’ne dokunamazsın. Yani Fener’e de dokunan yanar!”
Soruşturmanın böylece karanlığa gömülmeye çalışıldığına işaret eden Kart, konuya ilişkin Perşembe yada Cuma günü Meclis’te bir basın toplantısı yapacağını da sözlerine ekledi.

Yargılayanla yargılanana aynı oranda ceza istemi!
Soruşturma kapsamında şüpheliler Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ın şikayeti üzerine soruşturmayı sürdürülen savcılar soruşturmadan el çektirildikten sonra, haklarında dava açılmıştı. Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı, savcılar hakkında “Resmi belgede tahrifat, görevi kötüyü kullanma” suçundan dava açmıştı. Savcı Nadi Türkaslan hakkında 4 yıldan 11 yıla kadar hapis cezası talep edilirken, diğer savcılar Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz hakkında, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istenildi. Şüpheliler hakkındaki iddianamede ise, üç suçu birden istenilen ceza miktarı 3 yıl 9 aydan 14 yıl 6 aya kadar hapis cezasını öngörüyor. İddianamede ‘daha az cezayı gerektiren hal’i düzenleyen TCK’nın 211 nolu maddesinin de uygulanması talep edildi.

NE OLMUŞTU?

Soruşturmadan alınan üç savcı, 10 Temmuz 2011 tarihinde mahkemeye gönderdikleri sevk yazısında, şüpheliler Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik, Zahid Akman, Erdoğan Kara ve diğerlerinin Deniz Feneri e. V’nin parasını amacı dışında ve şahsi olarak kullanmak amacıyla suç örgütü kurup yönettiklerini anlatarak şu tespitte bulunmuşlardı: “Örgütün amacı doğrultusunda, Almanya’da kurulu ve faaliyet gösteren Deniz Feneri e. V isimli derneğin yardım amacıyla toplandığı paraları yıllar içinde şahsi olarak kullanıp mal edindikleri, birçok kez nitelikli dolandırıcılık suçları ile durumu gizlemek için Deniz Feneri e.V’ye ait yardım belgeleri üzerinde sahtecilik suçlarını işledikleri tespit edilmiştir.”


Deniz Feneri davasında gelinen nokta



Türk Medyasından yolsuzluk, güdümlü yargı, nepotizm (eş-dost-akraba kayırma) haberleri (11 Nisan 2012)

Kapatılan Fazilet Partisi’nin milletvekili ve yöneticilerinden, HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu
  


Kapatılan Fazilet Partisi’nin milletvekili ve yöneticilerinden, HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, Deniz Feneri iddianamesine, “Bu dava yargıya müdahale örneği olarak akıllara kazındı” diye tepki verdi.


Bekaroğlu, davaya ilişkin görüşlerini twitter üzerinden takipçileriyle şöyle paylaştı: “Deniz Feneri davası dolu dizgin ilerliyor! Önce savcılar görevden alındı, sonra zanlılar tahliye edildi, daha sonra savcılara dava açıldı. Yeni savcılar, ‘örgüt ve nitelikli dolandırıcılık yok’ dedi, sanıklara evrakta sahtecilik ve emniyeti suistimalden dava açıldı. Zahid Akman ve arkadaşları hakkında 3 yıl 9 aydan 14 yıl 6 aya kadar hapis isteniyor. Sonuç ne olursa olsun bu dava tarihe geçmeye aday. Dava ‘yargıya müdahale’ örneği olarak akıllara kazındı.”
"CHP'ye vagon oluyorsunuz diyen takipçiye cevap"
“Bu sizin sorumluluğunuz” diye mesaj atan takipçisine, “Bu işin benim ve bizimle bir ilgisi yok; insanların topladığı paralarla kurulan Kanal 7’yi birileri sahiplendi” diye karşılık veren Bekaroğlu, “CHP’ye vagon oluyorsunuz” diyen bir başka takipçisine de, “Öyle mi? Deniz Feneri dediğimizde CHP’ye vagon oluyoruz öyle mi; milletin malına sahip çıkmak CHP’nin işi, biz susalım, öyle mi?” itirazında bulundu. Bekaroğlu, “1994’ten bu yana iktidar imkanlarını kullanarak haksız yere kim bir kuruş almışsa zehir zıkkım olsun” mesajı da attı.
Deniz Feneri davası düşebilir
CHP’nin savcı kökenli milletvekili Ali Özgündüz, Deniz Feneri davasının bu iddianameyle düşebileceğini savundu. Özgündüz, “Savcılar değişince demek ki suç da değişiyor. Hizmet nedeniyle emniyeti suistimal deniliyor. Korkarım ki duruşma aşamasında bu iş hizmet nedeniyle emniyeti suistimalden de çıkacak, normal basit emniyeti suiistimale dönüşecek. Bu da şikâyete bağlı suçtur, şikâyet yokluğundan da dava düşebilir” dedi.
Vural: Vicdanlar rahat mı?
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da iddianameyi, “Deniz Feneri davasının savcılarına yönelik girişimlerin amacı anlaşılmıştır. Amaç, şüpheliler hakkında suç vasfının değiştirilmesinin sağlanmasıdır. Vicdanlar rahat mı acaba? Hükümet, elini bu davadan çek” diye eleştirdi. (http://www.focushaber.com/bekaroglu-zehir-zikkim-olsun-h-128302.html)





Musa Kart, 11 Nisan 2011, Cumhuriyet