Başbakan Erdoğan, en yakınındaki Bülent Arınç, içişleri bakanı İ. N. Şahin sürekli olarak kaba saba, aşağılayıcı sözleriyle gündeme geliyor. Ankara belediye başkanı Melih Gökçek de onlardan geri durmuyor. En son Twitter'de bir genç kıza yazdığı çirkin karşılık (Sen çok mu kürtaj yaptırdın? Bu kadar bağırmanın nedeni bu mu) muhalif gazetelerden ve internet medyasından öfkeli tepkiler aldı.
Daha Uludere tartışmaları sürerken Erdoğan bu kez partisinin İstanbul İl Kongresinde ağzını açtı. 28 Mayıs 2012'de yapılan kongrede 100 bin civarında bir kitlenin önünde yine ipin ucunu kaçırdı. Yurt Gazetesi'nden Cüneyt Ülsever ertesi gün köşesinde kongreyi şöyle anlattı:
Bu yıl 19 Mayıs’ın statlarda kutlanması yasaklandı. Yasağı koyan AKP Hükümeti’ne göre statlarda yapılan kutlamalar askeri gösterilere dönüşüyor ve insanlara “tek adam”, adı konmamış olsa da “faşizm” görüntüsü veriyor.
Bu yasağın hayata geçirilmesinden 8 gün sonra İstanbul İl Kongresi’ni AKP bir statta yaptı ve tüm gazetelere göre kongreye “tek adam” damgasını vurdu. Yer gök “tek adam”ı kutsayan sloganlar, afişler, şiirler ile inledi-donandı!
***
Kongrede yaptığı konuşmada Başbakan yine esiyor-gürlüyor, bu arada da basına bir kez daha açıkça sövüyor.
Yurt Gazetesi’nin 1. sayfadan, bazı gazetelerin iç sayfalardan verdiği habere göre Başbakan aynen şöyle diyor:
“On yıllardır, demokrasiye müdahale edenlere, kendi alanı dışına çıkanlara çanak tutanlar, bugün kalkmış, bu ülkenin şerefli askerlerine dil uzatıyorlar. Ya siz kimsiniz? Siz, daha düne kadar, birileri karşısında hazırola geçip, selam çakıp, aldığınız emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordunuz. Daha düne kadar, üniformalılar sizi arayıp, yazdıklarınızdan, söylediklerinizden dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bunların boynundaki tasma dün ulusaldı, bugün terfi ettiler, uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar.” "(Yurt, 29 Mayıs 2012)
Hürriyet Gazetesinden Ahmet Hakan da yine ertesi gün köşesinde, kendisine '1930 ve 1940'ların dünyasını anımsatan' bu kongreye değindi:
Ne
vardı AK Parti İstanbul İl Kongresi’nde?
Tayyip Erdoğan vardı.
Başka?
Başka da bir şey yoktu...
Sadece Erdoğan vardı.
On binlerin doldurduğu statta sadece onun fikirleri işitildi.
On binlerin doldurduğu statta sadece o başroldeydi, geri kalan herkes figürandı.
Farklı fikir yoktu, farklı yaklaşım yoktu, farklı aday yoktu, farklı liste yoktu...
Tayyip Erdoğan vardı.
Başka?
Başka da bir şey yoktu...
Sadece Erdoğan vardı.
On binlerin doldurduğu statta sadece onun fikirleri işitildi.
On binlerin doldurduğu statta sadece o başroldeydi, geri kalan herkes figürandı.
Farklı fikir yoktu, farklı yaklaşım yoktu, farklı aday yoktu, farklı liste yoktu...
Tartışma
yoktu, müzakere yoktu, istişare yoktu...
Müsademe-i efkâr yoktu.
Kontrolsüz tek bir saniye bile yoktu.(Hürriyet, 29 Mayıs 2012)
Müsademe-i efkâr yoktu.
Kontrolsüz tek bir saniye bile yoktu.(Hürriyet, 29 Mayıs 2012)
Korku dağları sarmış, durdurulamaz iniş başlamış...
İşte böyle bir ortamda Erdoğan, bugün davası süren 28 Şubat dönemiyle ilişkilendirerek, gazetecilere ağzını bozdu. Ancak, burada Erdoğan'ın hemen tüm konuşmalarında olduğu gibi çok büyük bir çarpıtma ve yalan var. Bir kere, 28 Şubat döneminde üniformalıların arayıp azarladığı gazetecilerin hemen tamamı, Yurt Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'ın da vurguladığı gibi, bugün Erdoğan'ın yanında (Yurt, 29 Mayıs 2012). Bugün AKP iktidarının övgüsünü yapanlar, o zaman 28 Şubat dönemi iktidarının övgüsünü yapıyordu. Daha önce de 12 Eylül 1980 darbecilerini alkışlamışlardı. Demek ki Erdoğan bunların önceki tasmalarını çıkarıp kendi tasmasını taktı ve kendi köpek kulübesine yerleştirdi. Öyleyse burada azarlanan ve hakarete uğrayan muhalif gazeteciler değil, kendi yanındaki gazeteci geçinen iktidar yağcıları. Bunlar 'dün ulusal tasma' takıyorken, bugün terfi etmişler, 'uluslararası tasma' takmışlar. Muhalif kesimde böyle kişiler olmadığına göre, acaba önünde el pençe divan duran sahte liberallere mi laf gönderiyor? Bu abuk sabuk sözleri ona kim söylettiriyorsa, Erdoğan'ın başka düşmana ihtiyacı yok. Bir siyasi liderin ağzından çıkanı kulağı duymaz olmuşsa ve söylediklerinde bir tutarlılık kalmamışsa, korku dağları sarmış, durdurulamaz iniş başlamış demektir.
Kabalar, çünkü korku içindeler...
Sürekli kabalık eden, sürekli hakaretler savuran bir insan, kendine güvensiz bir insandır, demek ki korkak bir insandır. En kabadayı görünen kişiler, aslında korku içinde titreyen bir insanlardır. Korkularını gizlemek için bağırır, tehdit ve küfürler savurur.
Oysa, kendine güvenen insanlar, seslerini yükseltme gereği bile duymaz. Konuşmaları sakin, tutarlı ve mantıklıdır.
Bunların kabalıkları, korkularından kaynaklanıyor. Bu kadar dehşetli korktuklarına göre, demek ki kendilerine göre sebepleri var. Ama korkunun ecele faydası yoktur.
1970'lerden