28 Şubat sürecinin iki önemli aktörü dönemin başbakanı Necmettin Erbakan ve yardımcısı Tansu Çiller bir basın açıklaması yaparken. |
M. Bedri Gültekin 22 Mayıs 2012 tarihli Aydınlık gazetesinde çıkan bu yazısında 28 Şubat'ın kısa ama özlü bir değerlendirmesini yapıyor.
28 Şubat ve Bugün
Tam üç aydır F Tipi ve yandaş basın yayın organları kampanya halinde 28 Şubat’a saldırıyorlar.
Yazılanlara ve ekrandan yapılan propagandaya bakılırsa, 28 Şubat döneminde akıl almaz bir baskı uygulanmış, gazeteciler soruşturmalara uğramış, işini kaybetmiş, insanlar fişlenmiş, takip edilmiş vb. vb.
“Selamünaleyküm diyeni tutukluyorlardı” gibisinden en utanmaz yalanları bir yana bırakarak basit bir kıyaslama yapalım.
28 Şubat döneminde neler oldu, bugün neler oluyor?
Basının durumu
28 Şubat döneminde basın üzerindeki baskılara örnek olarak Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal durumları verilmektedir.
Adı geçen kişiler mesleklerini yapma olanağını hiçbir zaman kaybetmediler. Bırakın tutuklanmalarını, ifadeye bile çağrılmadılar.
Bugün ise iktidarın baskısı sonucu işsiz kalan gazeteci sayısı onlarcadır. Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Özdemir İnce, Cüneyt Ülsever, Ece Temelkuran, Rahmi Turan, Haluk Şahin vb.
Gazetecilik faaliyetinden dolayı hapiste olan gazeteci sayısı 100’ün üzerindedir. Beş yıldır hapiste olan ve hala yargılaması süren gazeteciler vardır.
F Tipi ve yandaş olmayan bütün gazeteciler tutuklama tehdidi altındadır.
28 Şubat’ta hiçbir hükümet yetkilisi veya asker bir gazete patronuna, “bana karşı olanların işine son ver” demedi ama Tayyip Erdoğan söylüyor.
Özel hayat görüntüleri
28 Şubat döneminde kişilerin özel hayatının izlenmesi, kayıt altına alınması ve sonra da siyasal mücadelede görüntülerin kullanılması gibi bir “mücadele yöntemi” yoktu.
Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı gibi din istismarcılarına yapılan suçüstü baskınları bu kapsama girmez.
Bugün ise iktidarın muhaliflerinin özel hayatlarını görüntülediği yüzlerce örnek vardır. 2011 seçimleri öncesi Deniz Baykal ve MHP yöneticilerine ait kasetleri örnektir.
Bu dönemde Yargıtay üyeleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Genelkurmay başta olmak üzere bütün muhalifler sistemli olarak izlenmiştir, dinlenmiştir, görüntülenmiştir ve elde edilen malzeme hedefe ulaşmak için kullanılmıştır.
Faili meçhuller
28 Şubat 1992-1996 yılları arasında yoğun olarak işlenen faili meçhul cinayetleri bitirdi. Susurluk’la beraber yasadışı oluşumların açığa çıkarılması ve etkisiz hale getirilmesi yolunda ciddi adımlar atıldı.
Bugün ise Behçet Oktay, Kaşif Kozinoğlu vb. faili meçhul cinayetler yeniden başlamıştır.
Bir de faili belli cinayetler vardır: Danıştay, Hrant Dink, Malatya Zirve Kitabevi katliamı, Rahip Santoro cinayeti. Tetiği çeken eller belli. Arkalarındaki güç belli. Ama bu cinayetler de ABD ve AKP muhaliflerine yıkılmak istenmektedir.
Kuddusi Okkır, Ali Tatar, Berk Erden, Abdülkerim Kırca cinayetlerinin benzerlerine tarihimizde rastlanmaz, bugüne özgüdür. Hukuk yoluyla “taammüden adam öldürmektedir.”
Sahte belge üretimi
Ne 28 Şubat döneminde, ne de Cumhuriyet tarihinin bir başka döneminde Türkiye’de devlete hâkim olanlar muhaliflerini tasfiye etmek için sahte belge üretmediler. İmzasız ihbar mektupları, hem gizli hem de yalancı olan tanıkları açılan davaların temel dayanağı yapmadılar.
Bugün Ergenekon ve Balyoz davalarında suçlama konusu olarak kullanılan belgelerin hepsi sahtedir. Devlet içine yuvalanmış bir çete tarafından üretildiği sayısız kanıtla ortaya konmuştur.
2007’den bu yana muhaliflere karşı yürütülen bütün davaların en önemli kanıtları imzasız e-postalar ve yalancı tanıklardır.
Terör
28 Şubat dönemi, Türkiye’de terörün sıfırlandığı bir dönem oldu. Abdullah Öcalan yakalandı. PKK silahlı adamlarını Türkiye’nin dışına çekti. 25 yıldan sonra Türkiye şiddetin en aza indiği bir dönem yaşadı. Bugün ise neredeyse her gün yeniden şehit haberleri geliyor. PKK, askeri bakımdan tarihinde en güçlü olduğu dönemi yaşıyor. Bölgede yerel yönetimlerde ise iktidar oldu.
Dış politika
28 Şubat dönemi, Türkiye’nin komşuları ile sorunlarını çözdüğü (Suriye, İran) dış politikada bu anlamda başarı elde ettiği bir dönem oldu. Suriye ve İran, kendi topraklarında PKK’lıların barınmasına son verdiler.
Bugün ise Türkiye bütün komşuları ile düşman olmuştur. Suriye, Irak ve İran ile ilişkilerimiz, Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar kötü olmadı.
Ordudan atılanlar
F Tipi Medya 28 Şubat döneminde Orduyla ilişiği kesilen subaylar konusunu “en büyük zulüm” diye propaganda ediyor.
TSK o dönemde ve daha önceki dönemlerde de irticai faaliyet içinde olduğu personelin ilişiğini kesti. Ama hiçbirini tutuklamadı. Ordudan atılan kişilerin hepsi AKP’li belediyelerde ve dinci holdinglerde iş buldular.
Bugün ise Kemalist olduğu gerekçesiyle 300’den fazla emekli ve muvazzaf subay sahte belgelerle tutukludur. Hem de yıllardır.
Kimi subaylar, onurlarıyla oynandığı için intihara zorlanmıştır. Türk Ordusu, işgal yıllarında bile görülmeyen bir tutuklama kampanyasının hedefidir.
Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve cevap versin; 10, 15 yıl öncesi çok eski değil. Herkes yaşadı ve hatırlar.
Zulüm; 28 Şubat döneminde mi vardı yoksa bugün mü var?
Not: Bu satırların yazarı 28 Şubat döneminde bir Gladyo operasyonu ile hapis yattı.