11 Temmuz 2012 Çarşamba

Ertuğrul Özkök neyi bekliyor?


















Babasına ‘Ergenekon kasası’ denilen çocuğu hatırladınız mı
  • BALYOZ DAVASI’NDA 1500’den fazla uydurulmuş delil, maddi hata, yanlış bilgi düzeltilmemişse;
    Davanın inandırıcılığı, Ergenekon davalarına umut bağlamış, samimi insanların gözünde bile kaybolmuşsa;
    Ve bu insanların çığlıkları hâlâ hakimlerin kulaklarında çınlamıyorsa;
    -
    ODATV DAVASI’NDA Dışarıdan bilgisayarlara gönderilmiş, deli saçması Word belgeleri hâlâ delil olarak kabul edilmeye; çalışan insanların kendi aralarında yaptığı konuşmalar, hayali bir çetenin delili olarak dikkate alınmaya devam ediyorsa;
    -
    ERGENEKON DAVASI’NDA; Sapla saman her gün birbirine daha fazla karışıyor, insanlar 3 yıldan fazla içeride tutuluyor, adalet daha tecelli etmeden adaletsizliğe dönüşüyorsa;
    -
    ŞİKE DAVASI’NDA; “Bilyoner” adlı kulüple, aynı isimdeki internet sitesi; “FİBA” adlı faktoring şirketi, aynı isimdeki federasyonla karıştırılmış ve bu yanlışlık üzerine kararlar inşa edilmişse;
    Herkesin gözü önünde cereyan eden olaylar, gizli kapaklı işlermiş gibi kabul edilmiş ve cezalar verilmişse;
    -
    KCK DAVALARINDA Hayatı daha demokratik ve özgür bir Türkiye için mücadeleyle geçmiş bilim insanları “terörist” muamelesi yapılarak içeri atılmışsa;
    O gözler hep aynı hüzünle bakmaya devam edecektir.
    * * *

  • Evet; o gözler.
    Hani babasına,
    “Ergenekon örgütünün kasası” denilen çocuğun gözleri.
    - Aradan 3 yıl geçtiği halde, o kasanın nerede olduğunu, o kasadan kaç para çıktığını, nereye harcandığını bir kuruşu ile dahi ortaya koyamamışsanız;
    - Üstelik o insan, cezaevinde kanserle mücadele ederken bile; en küçük insani duyguyu esirgemişseniz;
    -
    “Kasa” dediğiniz, Ergenekon kalantoru olarak sunduğunuz o insanın karısı ve çocuğu, cenazeyi oradan alıp, mütevazı bir mezara götürecek parayı bile zar zor çıkıştırmışsa;
    O çocuğun; babasının 3 gram kalmış bedenini mezara indirirken yüzüne çöken hüznü, ıstırabı, çaresizliği unutturabilir misiniz.
    Hadi unutturdunuz.
    Kendiniz unutabilir misiniz...
    * * *

  • İşte o yüzden umutsuzca, çaresizce haykırıyorum.
    Artık barışa ihtiyacımız var...
    Çünkü herkes yeterince bedel ödedi.

    İÇERİDEKİLER
    özgürlüklerinden, hayatlarından alınanlarla.
    Hatta kimisi canı ile.
    Kimisi ruh sağlığı ile.

    DIŞARDAKİLER
    içeridekilerin üzüntüsü ve ağır hüznü ile.

    • Çaresizliği ile.
      Kaybettikleri işleri, kaybettirilen itibarlarıyla.

      HEPİMİZ
      adaletin gözümüzün önünde yara bere içinde kalmasının yarattığı endişe ve korku ile ödedik...
    * * *
    Arkadaş; Türkiye barışmayı hak etmedi mi...
    Alınacak daha ne intikam, kırılacak daha ne bel, ayaklar altına alınacak ne onur, yerlerde süründürülecek daha ne şeref, ne şerefsizlik kaldı ki...
    Hâlâ bekliyoruz...

    (Ertuğrul Özkök, Hürriyet)